" Bir Cumhuriyet kadını…1920'lerde gözünü açtığı Cumhuriyet, Demokrasi ve Atatürk rüzgarlarını ölümüne kadar her daim nefesinde saklı tuttu. Hep üretmek ve paylaşmak üzere yaşadı. Çocukluk yıllarında karşılaştığı Atatürk, baba ziyaretleri ile konuk olduğu ortamlarda karşısına çıkan Nazım Hikmet, Behçet Kemal Çağlar, Münir Nurettin Selçuk, Yahya Kemal ve her birimize hala ilham veren daha niceleri O'nu sanatla, resimle, edebiyatla kuşattı. Yabancı dilden ilk müzikallerin çevirilerini yaptı. Tiyatro eserleri, öyküler.. Sonra şiirleri.. Her daim başucundaki kağıt kalemle şiir sırdaşı oldu. Resimleri 250 den fazla koleksiyonda O'nu yaşatıyor. Yılda en az iki Anadolu sergisi açmazsa huzur bulmazdı. Ya Oluşum… Cemal Süreya'nın başyazıları ile başlayan aylık edebiyat dergisi 124 sayı ile kültür tarihimizin kilometre taşlarından biri oluverdi."

‘Oluşum’dan Birkaç Anı


1965-1970 yılları arasında Kadıbeşegil’in evinde toplanan ünlü yazar ve şairlerden Sina Akyol, Aydın Karasüleymanoğlu, Oğuz Tümbaş, Şahin Kaya Dil ve Güner Aylanç…

1977 yılının sonlarında bir gün arkadaşım Cemal Süreya evime telefon etti. Fahrünnisa Kadıbeşegil’in çıkardığı Oluşum dergisinin yönetimine yardımcı olacağını anlattı; şiir göndermemi istedi. O günlerde bugünkü gibi şiir yayımlayabileceğimiz çok sayıda dergi yoktu. Üstelik işin içinde Cemal Süreya olunca, hemen “Artık” adlı şiirimi gönderdim. Şiirim 1978 Ocak sayısında yayımlandı. Böylece Oluşum dergisiyle tanışmış oldum.

Kısa süre sonra, Fahrünnisa Hanım beni evinde düzenlediği bir akşam yemeğine çağırdı. Birkaç genç kızın yardımıyla güzel bir sofra kurulmuştu. Başka yazarlar, ozanlar da vardı. Tek başına bir kadının dergi çıkarma çabasına, özverisine, hayran oldum. Kendisi çevresiyle de uğraşıyor, resim yapıyordu. O güzel akşamda Nisa Hanım’la da tanışmış oldum.

O yıl başka şiirlerim de Oluşum’da yayımlandı. Başka yemekli toplantılara da katıldım. Evine çağırdığı kişilerden anımsadıklarımı yazıyorum: Ceyhun Atuf Kansu, Nuran Hariri, Cemal Süreya, Ali Püsküllüoğlu, Nazlı Eray, Metin Altıok, Füsun Akatlı, Mehmet Taner, Mustafa Şerif Onaran vb.

Özellikle adı geçen kişilerin bir bölümünün katıldığı bir akşam yemeğini anımsıyorum. Uzun masanın başında Ceyhun Atuf Kansu oturuyordu. Sağ yanında İzmir’den gelen Ozan Nuran Hariri vardı. Nuran Hanım olağanüstü sesiyle aryalar, şarkılar, türküler söylüyordu. Mevlit’ten bir bölüm bile söylemişti. Kansu’nun şu sözlerini anımsıyorum: “Ben ölünce, gel Mevlit’imi sen oku, Nuran.”

Ben bulunamadım; ama Kansu’nun ölümünden sonra Nuran Hariri’nin İzmir’den gelip Mevlit okuduğunu anlattılar.

Oluşum yalnız uzun yıllar yayımlanan bir dergi olmakla kalmadı, aynı zamanda dostça söyleşilerin, güzel türkülerin süslediği akşam yemekleriyle de belleğimize yerleşti.

Aramızda “patroniçe” dediğimiz Fahrünnisa Kadıbeşegil’e bir kez daha saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Özcan Yalım