Ünlem Dergisi: Edebiyatımızda Bir Dergicilik Serüveni: Oluşum
Edebiyatımızda Bir Dergicilik Serüveni: Oluşum
Ünlem Dergisi / Şükran Yücel
Oluşum, edebiyatımızın bir ara döneminde çok önemli yolcuların ağırlandığı önemli bir istasyondu.
Eski dergiler sık sık gündeme geliyor son zamanlarda. Kimi nostaljik duygularla, kimi de içerikleriyle bir değer taşıyorlar. Bazı dergilerin adlarının anılması bile içimizde değişik duyguları canlandırıyor. Bizi ne kadar eski yıllara götürüyorlarsa o kadar büyük bir hüzünle karışık kopuk kopuk anılar geliyor gözümüzün önüne. Çocukluğumuzdaki dergilerin yeri ayrı, gençliğimizdekilerin yeri ise çok başka. Onlar hayatımızın bir parçası olmuşlar. Salt kapak resimleri bile, bir geçmiş saman yolculuğunun kıyısına getiriyor bizi. En çok da bunun için seviyoruz dergileri. Hayat ve Ses mecmualarının çağrıştırdığı dünyalardan, gün gelmiş toplumsal dergilerle çok farklı hayallere uçmuşuz. Hangisi olursa olsun, dergiler hayatımızı renklendiren, özlediğimiz hayatı bize gösteren bir hayal köprüsü olmuş.
Edebiyat dergilerinin ise önemi çok başka noktalarda öne çıkar. Çok az sayıda insana ulaşsa da en uzun zaman saklanan onlardır. Hiçbir edebiyat dergisini atmaya kıyamazsınız. Güncel değil, kalıcı olmakla değer kazanırlar. Bir edebiyat dergisinde şiirinin, yazısının yayımlanması; genç yaşlı, ünlü, ünsüz tüm edebiyat insanları için bir sevinç kaynağıdır. Edebiyatımızda ismi konuşulan birçok yazarın-şairin dergilerde yetiştiği hep söylenir. Yapıtlarını kitap olarak bastırmak peşinde koşan gençlere de sık sık, şiirlerini, öykülerini önce dergilerde yayımlatmaları önerilir. Bu, bugün için de ne derece etkin bir yoldur bilemeyiz ama geçmişte etkili olduğu bir gerçek.
Bazı edebiyat ortamlarında oldukça uzun bir süre Ankara’da ve daha sonra kısa bir süre İzmir’de yayımlanmış olan Oluşum dergisine göndermede bulunulduğuna tanık olurum. Hatta birkaç yıl önce Yapı Kredi’nin İzmir’deki Salı Toplantıları’ndan birinde bir genç, Tahsin Yücel’e 70’li, 80’li yıllarda çıkan Oluşum dergisini gördüğünü; bugün niye bu kadar düzeyli yazıları içeren edebiyat dergileri çıkmadığı sorusunu yöneltmişti. Hasan Bülent Kahraman’ın Bir Sürekli Cehennem adlı kitabında şu satırları okudum: “Okuyacağınız yazılardan ilkini Oluşum dergisinde yayımlamıştım. … Oluşum o tarihlerde, Ankara’da yayımlanan bir dergiydi. Edebiyat ‘meraklısı’bir hanım çıkarıyordı ama yönetimini Enis Batur üstlenmişti.” Bu yazıdaki edebiyat ‘meraklısı’ bir hanım deyişi beni etkiledi doğrusu. Edebiyatla haşır neşir olan bütün kadınlar, sanırım böyle nitelenmişlerdir ve hâlâ da nitelenirler. Ama ben hiçbir erkeğin edebiyat ‘meraklısı’ bir bey olarak nitelendiğini işitmedim. Bu edebiyat meraklılığı ya hanımlara özgü bir nitelik ya da düpedüz bir kadınlık hali olsa gerek. Bir başka olasılık daha var, o da erkeklerin edebiyatla ilgilenen kadınlara bu gözle bakmaları. Çoğunluğu hemen her zaman erkeklerden oluşan bir edebiyat ortamına bir biçimde katılma onuruna sahip olan bir ‘hanım’ın arkasından söylenen en kibarca tanımlama bu olsa gerek: “edebiyat ‘meraklısı’ bir hanım”.
Fahrünnisa Kadıbeşegil anlatıyor: “O yıllarda Ankara’da dostlarla evlerde toplanıp geç saatlere kadar edebiyat ve sanat üzerine konuşurduk. Arkadaşlar bir dergi çıkaralım, dediler. Hepsi memur, dergiyi üstlenmek bana kaldı.”
Tek başına, azimle 20 yıllık mücadele verdi
Burada adıyla anılmayan hanım, Oluşum dergisini yirmi yıla yakın bir süre büyük bir azim ve coşkuyla çıkartan Fahrünnisa Kadıbeşegil’di. İçimde Fahrünnisa Hanım’la edebiyatımızda bir dönem ses getirmiş olan Oluşum dergisinin oluşumunu ve uzun serüvenini konuşma hevesi uyandı. Kendisini telefonla aradım. Yorgun sesi, Oluşum adını duyar duymaz canlandı. Ertesi gün arkadaşım Serap Işık’la birlikte Karşıyaka yolunu tutmuştuk. Yolda ona, “Bir hikâyeye doğru gidiyoruz,” dedim. Doğrusu bunun bir aşk hikâyesi olduğunun o an tam ayırdında değildim. Fahrünnisa Hanım, Oluşum Apartmanı’nda oturuyordu. Mini minnacık, yaşlı bir hanım karşıladı bizi. Hasta olmasına karşın, burnunda bir tamponla dimdik ayaktaydı. Kalbinden rahatsızdı ve tansiyonu yükselmişti. Sehpanın üstünde Selim İleri’ye yazdığı notlar vardı, yine Oluşum’la ilgili. Hayatının merkezinde hâlâ, uzun süredir çıkmayan Oluşum vardı. Sorularımızı istekle yanıtladı ve bize Oluşum’un ilk kuruluş yıllarından son yalnızlık yıllarına kadar bu dergiyi ayakta tutmak için gösterdiği çabayı ve özveriyi anlattı. Anlattıklarında eşine az rastlanır bir inanç, tutku ve kararlılık buldum. Oluşum, onun hayatı ve aşkıydı. Oldukça hüzünlü bir aşk hikâyesi: Dergiler, yazılar, öyküler, şiirler, edebiyat toplantıları ve sonrası yalnızlık. Birçok öykü ve tiyatro oyununu Türkçeye çeviren Fahrünnisa Hanım, resim yapmayı da sürdürüyor. İlerleyen yaşına karşın çeşitli kentlerde resim sergilerine katılan Fahrünnisa Hanım, gelecekte İstanbul’da bir Oluşum sergisi açmayı planlıyor. Belleği pek de güçlü olmayan edebiyat dünyasına kırgınlık duymadan edemiyor: “Ben genç yazarlara yer vermek için kendim yazmadım, kendi yazarlığımı bir kenara attım” diyor. Şimdi anılarını yazıyor, anılarında Oluşum’la buluşuyor, o heyecan verici günleri yeniden yaşar gibi oluyor. Fahrünnisa Hanım anlatıyor:
“O yıllarda Ankara’da dostlarla evlerde toplanıp geç saatlere kadar edebiyat ve sanat üzerine konuşurduk. Arkadaşlar bir dergi çıkaralım, dediler. Hepsi memur, dergiyi üstlenmek bana kaldı. Ben de bir dergi nasıl çıkarılır, hiç bilmiyorum. Biz yardım ederiz, dediler. Ben bu işin maliyeti nedir, kaça patlar, hiçbir fikrim yok. Vakıflar Bankası’ndaki arkadaşımız Ersen Dolunay, iki bankadan reklam alırız, dedi. Derginin iznini aldık, yazıları topladık. TDK’de Abbas Sayar’ın Ödül Töreni vardı(1973). Orada Cemal Süreya ile tanıştım. Ona, ‘Bir dergi çıkarıyoruz, size de gönderirim. Fikrinizi söylerseniz, sevinirim.’ dedim. Ertesi akşam, Mülkiyeliler Birliği’nde yemek vardı, Cemal Süreya geldi, yanıma oturdu. Bana, ‘Size bir teklifim var.’ dedi, ‘Derginizin başyazılarını ben yazarım, dergide yayımlanacak şiirleri de ben seçerim.’ Kulaklarıma inanamadım. Hemen sevinçle kabul ettim. İşte Cemal Süreya ile o İstanbul’a gidinceye kadar sürecek olan verimli işbirliğimiz böyle başladı.”
Fahrünnisa Hanım, Cemal Süreya’nın Oluşum’da çıkan yazılarını ve şiirlerini ‘Oluşum’da Cemal Süreya adıyla kitaplaştırır (Oluşum Yayınları, 1992). Derginin yönetim yeri, yazışma adresi de Fahrünnisa Hanım’ın Küçükesat’taki evi. Aynı zamanda edebiyat sohbetlerinin yapıldığı sıcak ortam. “Haftada üç yüz şiir, yazı gelirdi.” diyor Fahrünnisa Hanım. “Hepsini tek tek okur, değerlendirirdim. Cemal Süreya o zaman maliye müfettişi, hepsini okumaya vakti yok. Son söz onun olurdu, elbette.”
Oluşum’un serüvenine Fahrünnisa Hanım’ın bıraktığı yerden devam edecek olursak, Cemal Süreya’nın ayrılmasından sonra Enis Batur’un etkin olduğu bir dönem başlıyor. 1978-1982 arası dergilerde Enis Batur’un başyazıları yazdığını görüyoruz. Ayrıca pek çok denemesi ve şiirleri yer alıyor bu sayılarda. Aynı dönemde Batur’un yanı sıra Füsun Akatlı, Mazhar Candan, Oğuz Demiralp, Selim İleri, Mehmet Taner, Adnan Onart, Nedim Gürsel, Cüneyt Ayral, Oruç Aruoba, Murathan Mungan, Şahin Yenişehirlioğlu, Bertan Onaran sıklıkla görülen imzalar. Behçet Necatigil, İlhan Berk, Edip Cansever, Ceyhun Atıf Kansu, Metin Altınok, Süreyya Berfe, Yağmur Atsız, Sabahattin Kudret Aksal, Ali Püsküllüoğlu, Ahmet Ada, Ahmet Telli, Veysel Çolak, İ.Mert Başat, Yusuf Alper, Hüseyin Peker, Nuran Hariri, Talip Apaydın, Sennur Sezer, Vecihi Timuroğlu, Akşit Göktürk, Turgay Gönenç, Ahmet İnam, Yılmaz Gruda, Sevda Şener, Güven Turan, Yıldırım Türker, Ertuğrul Özkök, Emre Kongar, Cengiz Bektaş, Hulki Aktunç, Nahit Eruz, Burhan Günel, İzzet Yaşar, İzzet Göldeli, İnci Aral, Buket Uzuner, Perihan Mağden, İskender Savaşır ve daha birçok yazar ve şair zaman zaman Oluşum’un sayfalarında yazıları, öyküleri ve şiirleriyle yer alırlar. Lukacs, Adorno, Brecht, Borges, Marquez, Walter Benjamin, Sade gibi yabancı yazarlardan çeviri yazıları da gördüğümüz dergi, bir çeşit kültür hazinesi.
Oluşum bir akım dergisi değil, her eğilimden yüzlerce yazarın, şairin ürününe yer vermiş, toplama yazılardan oluşan bir dergi. Oluşum’da yazanların çoğu bugün edebiyatımızda veya basınımızda çok önemli isimler olmuşlar.
Özel olarak incelenmeli
Oluşum dergilerinin içinde yaptığımız yolculukta denemelerin, şiirlerin ve öykülerin çeşitliliği ve düzeyinden etkilenmemek olası değil. Gerçekten edebiyatımızın nereden nereye geldiği konusunda yapılacak bir araştırma kapsamında Oluşum’un özel olarak incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Oluşum bir akım dergisi değil, her eğilimden yüzlerce yazarın, şairin ürününe yer vermiş, toplama yazılardan oluşan bir dergi. Oluşum’da yazanların çoğu bugün edebiyatımızda veya basınımızda çok önemli isimler olmuşlar. Bugünkü ünlerini Oluşum’a borçlu değiller ama en azından Oluşum, edebiyatımızın bir ara döneminde sonraları Türk edebiyatına yön verecek çok önemli yolcuların ağırlandığı önemli bir istasyon olmuş. Yakından incelendiğinde, Türk edebiyatının gelişimi içinde değişik bir yeri ve duruşu temsil ettiği görülüyor. Oluşum’un çıktığı yıllara baktığımızda edebiyatımızda egemen olan eğilimin toplumcu ve militan bir çizgi olduğunu ve bu çizginin takipçilerinin edebiyatı ve sanatı devrimci amaçları için araç olarak kullanmayı benimsediklerini görürüz. Oluşum’un önemi, edebiyatı, sanatı kendisi için önemsemesi ve edebiyat yapmayı önemseyen herkesi sayfalarında toplamasıdır. Amaç siyaset değil de edebiyat olunca belli bir düzeyi tutturmayı amaçlamış Oluşum ve bunu da çoğunlukla başarmış.
1977-78’de Oluşum’da birkaç şiiri yayımlanan Veysel Çolak, dergi için şunları söyledi. “O yıllarda önemsenen ve yazı yazan herkesin içinde yer almak istediği, bunun için bir yarışın sürdüğü bir dergiydi. Belirli bir çizginin katılaşmış tavrını yansıtmayıp ideolojiler üstü olmaya çalıştığı için herkese açıktı. Bir de zaman zaman elden kaçırsa da edebiyatı değil edebiliği tartışması açısından önemliydi.”
Benim açımdan bu derginin büyük bir önemi de arkasında bir kadının tutkusunun ve kararlılığının olması.Onun en büyük hayali ve aşkı, bu dergi olmuştu. Hayatını vermişti Oluşum’a. O hayatından bir biçimde çıkıp gittiğinde ise küçük bir dairesine sahip olduğu apartmana Oluşum adını vermişti, adını yaşatmak için. İçimde bir şiirin dizeleri, kırık dökük: “Mavi gözlü bir devdi… Mini minnacık bir kadın sevdi.” “Mini minnacık” bir kadın, dev gibi bir dergiyi hayal etti. Hayalini gerçekleştirdi. Minicik bir not düşüldü edebiyat gündemine: “Edebiyat meraklısı bir hanım” diye.
Kitaplık dergisinin Kasım-Aralık 2001 sayısında Edebiyat Dergicileri anılırken, Oğuz Demiralp, Enis Batur’un dergiciliği konusunda yazdığı yazıda, Oluşum’a da değinmiş ve şöyle yazmıştı: “Türk yazınının en sevimli dergilerinen olan Oluşum, o yıllarda, Ankara’da sevgili Fahrünnisa Kadıbeşegil’in kahramanca diyebileceğim çabasıyla yayımlanırdı. Enis Batur, Oluşum’a da gittikçe artan katkılar yapıyordu. Oluşum dergisi de yazınsal sözün bir “kurtarılmış bölge”siydi. Yazın tarihleri Oluşum dergisini incelemezlerse büyük bir atlama yapmış olurlar.”
Oluşum’un edebiyatımızdaki yerini değerli eleştirmen Mehmet H.Doğan şöyle yorumladı: “Oluşum dergisi, şiirin ve edebiyatın, politikanın yedeğine girdiği 1970’li yıllarda şairlerin, yazarların rahat soluk aldığı bir sanat, edebiyat dergisi olmuştur. Dönem dönem Cemal Süreya’nin, Enis Batur’ûn dergiye yaptığı katkılar, dergi çevresine topladığı kişiler derginin bu niteliğinin giderek pekişmesini sağlar. 80 sonrası edebiyat ortamının oluşmasında Oluşum’un katkısı büyüktür. Oluşum, yazarları, şairleri, yayımladığı ürünler ile bugün bile nostaljiyle anımsanan bir dergidir.”
Oluşum üzerine daha kapsamlı araştırmaların yapılacağını umut ediyorum. Benim amacım, bugün çeşit çeşit edebiyat dergileri çıkarken zor koşullarda kahramanca çıkarılan bir dergiyi hatırlatmak ve İzmir’de yeni bir edebiyat dergisinin oluşumuna tanıklık ederken, kitapların, dergilerin yasaklandığı bir ara dönemde önemli bir boşluğu dolduran ve genç edebiyatçılara yol açan Fahrünnisa Kadıbeşegil’e gecikmiş bir teşekkürü dile getirmek.